Dün gece ve bu gece Galata meydanında adeta Simon Bolivar arifesi vardı.
Her zamanki gibi Galata kulesinin hemen dibine kurulan sahnede dört yaratıcı ekip vardı. İlk konseri kaçırdık ama Bakır Nefesliler Topluluğu - Caracas Brass Ensemble sadece üflemelilerden oluşan 7 kişilik ciddi bir ekip. Ama sahnede çok sempatikler; nefes alırken gülümsüyorlar, her şarkı sonrası selam veriyorlar... Bir de güzel tuba solosu dinledik kendilerinden. Ardından gelenler çok tanıdıktı, ki o yüzden herkes çok sevdi. Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi öğrencileri vardı. Hepsi ilk bakışta belli ediyor Roman olduklarını; tavırları, kılıkları, tenleri hatta enstrümanı tutuşlarıyla bile. Eski mahallenin yanındaki küçük ve tarihi bir mekanda prova yapıyorlarmış. Normal bir Roman orkestrasından tek farkı iki adet viyolonsel olmasıydı. Onun dışında; klarnet, arap kemanı, darbuka... Programa göre 15 dakika sahne almaları gerekiyordu, fakat normal olarak gecikme olunca iki parçadan sonra inmeye başladıklarını düşündüm. Fakat onlar tam takım vurmalılarla geri döndüler. Hayranlık duyulacak bir soğuk kanlılıkla vurdular darbukalarına. Onlara giden alkışlarda o mevkiide ki neredetse tüm sokaklarda yankılandı.
Sıra ana yemeğe gelmişti. Atalaya Percussion Ensemble son sahne alacak ekipti. Bütün sahne ekipmanlarla doldu taştı. O sırada en ön sırada şef Dudamel ve José Antonio Abreu oturuyorlar ve birileriyle sohbet ediyorlardı. Doğan Hızlan'da oralarda sohbet ediyordu ve şefle tanışmak istiyordu. Tanıştı da. Sahne hazırlıkları bittiğinde herkes yerine oturdu ve beklemeye başladı. Doğruyu söylemek gerekirse hoparlörlerden çıkan ses bir kitle müziğine ait olmalıydı. Sokaktan geçen insana dinlettiğinizde onun için hiçbir anlamı olmayan türden. Sulukulelilerden sonra Atalaya seyirciye ağır geldi. Fakat çok dinlendirici ve huzur veren ritimler ve tınılar yarattıkları kesinlikle doğru.
Yarın ve salı günü Simon Bolivar iki konser verecek ve benim gidiş planların alt üst oldu. Bir daha ki seferi kollayacağım artık...
Her zamanki gibi Galata kulesinin hemen dibine kurulan sahnede dört yaratıcı ekip vardı. İlk konseri kaçırdık ama Bakır Nefesliler Topluluğu - Caracas Brass Ensemble sadece üflemelilerden oluşan 7 kişilik ciddi bir ekip. Ama sahnede çok sempatikler; nefes alırken gülümsüyorlar, her şarkı sonrası selam veriyorlar... Bir de güzel tuba solosu dinledik kendilerinden. Ardından gelenler çok tanıdıktı, ki o yüzden herkes çok sevdi. Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi öğrencileri vardı. Hepsi ilk bakışta belli ediyor Roman olduklarını; tavırları, kılıkları, tenleri hatta enstrümanı tutuşlarıyla bile. Eski mahallenin yanındaki küçük ve tarihi bir mekanda prova yapıyorlarmış. Normal bir Roman orkestrasından tek farkı iki adet viyolonsel olmasıydı. Onun dışında; klarnet, arap kemanı, darbuka... Programa göre 15 dakika sahne almaları gerekiyordu, fakat normal olarak gecikme olunca iki parçadan sonra inmeye başladıklarını düşündüm. Fakat onlar tam takım vurmalılarla geri döndüler. Hayranlık duyulacak bir soğuk kanlılıkla vurdular darbukalarına. Onlara giden alkışlarda o mevkiide ki neredetse tüm sokaklarda yankılandı.
Sıra ana yemeğe gelmişti. Atalaya Percussion Ensemble son sahne alacak ekipti. Bütün sahne ekipmanlarla doldu taştı. O sırada en ön sırada şef Dudamel ve José Antonio Abreu oturuyorlar ve birileriyle sohbet ediyorlardı. Doğan Hızlan'da oralarda sohbet ediyordu ve şefle tanışmak istiyordu. Tanıştı da. Sahne hazırlıkları bittiğinde herkes yerine oturdu ve beklemeye başladı. Doğruyu söylemek gerekirse hoparlörlerden çıkan ses bir kitle müziğine ait olmalıydı. Sokaktan geçen insana dinlettiğinizde onun için hiçbir anlamı olmayan türden. Sulukulelilerden sonra Atalaya seyirciye ağır geldi. Fakat çok dinlendirici ve huzur veren ritimler ve tınılar yarattıkları kesinlikle doğru.
Yarın ve salı günü Simon Bolivar iki konser verecek ve benim gidiş planların alt üst oldu. Bir daha ki seferi kollayacağım artık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder