İkinci Dünya Savaşının belkide yüze yakın filmi vardır. Baş rollerinde küçük Yahudi kız ve erkeklerin oynadığı, onların hikayesini anlatan filmler; Nazi komutanlarının iç dünyasına inen ve işledikleri cinayetleri anlatan filmler; Hitler'in ölümü ve suikastı ile alakalı senaryolar...
İnsanlığın yüz karası olan o yılları anlatan şahane filmler...
Gösterildiği ilk zamandan beri haklı etki uyandıran The Pianist aralarında en meşhuru sanıyorum. Tarantino yapımı Inglourious Basterds ve Tom Cruise'un oynadığı Valkyrie hep farklı açılardan bakan ama aynı dönemin filmleri. Fakat Schindler's List etkisini hiç birinin yakalayamadığını söyleyebilirim.
Spielberg'in dehasına bayılırım. Hikaye onunla daha gerçekçi olur. Schindler's List yaşanmış bir olay olmasına rağmen etkisini hiç kaybetmeden iliklerinizi dondurabiliyor. Filmi baştan sona siyah-beyaz çekmesi, tam yerinde hareketlerle akıcı hale getirmesi; kırmızı paltolu küçük kızdan, ustabaşı hahama kadar her sahnede imzası var. Kumandan-hizmetçi ilikşisi, Yahudi kadını uzun uzun öperek kanunu çiğneyen Schindler'in tavırları, çarpık ve ahlaksız ticaret, rüşvet ve fedakarlık; bütün hepsi üç saat içinde hiçbir kopukluk olmadan, her ayrıntısıyla anlatılıyor.
Özgürlükten Getto'ya, emaye fabrikasına, çalışma kampına; hepsinden sonra Auschwitz'e uzanan bir kader... Aslında en başından beri kişilik analizi yapıp, gözlemliyoruz. Schindler'in davranışlarını ve dünyaya bakışında ki değişimi izliyoruz. Para hırsıyla çıktığı yolda, hedefinin kat kat fazlasına sahipken beş parasız bir kaçak olmasını ama 1.100 kişinin hayatını kurtarmasını izliyoruz.
İnsansızlığın, kanunsuzluğun ve vicdansızlığın bir daha bu sonuçları yaratmaması umuduyla...
İnsanlığın yüz karası olan o yılları anlatan şahane filmler...
Gösterildiği ilk zamandan beri haklı etki uyandıran The Pianist aralarında en meşhuru sanıyorum. Tarantino yapımı Inglourious Basterds ve Tom Cruise'un oynadığı Valkyrie hep farklı açılardan bakan ama aynı dönemin filmleri. Fakat Schindler's List etkisini hiç birinin yakalayamadığını söyleyebilirim.
Spielberg'in dehasına bayılırım. Hikaye onunla daha gerçekçi olur. Schindler's List yaşanmış bir olay olmasına rağmen etkisini hiç kaybetmeden iliklerinizi dondurabiliyor. Filmi baştan sona siyah-beyaz çekmesi, tam yerinde hareketlerle akıcı hale getirmesi; kırmızı paltolu küçük kızdan, ustabaşı hahama kadar her sahnede imzası var. Kumandan-hizmetçi ilikşisi, Yahudi kadını uzun uzun öperek kanunu çiğneyen Schindler'in tavırları, çarpık ve ahlaksız ticaret, rüşvet ve fedakarlık; bütün hepsi üç saat içinde hiçbir kopukluk olmadan, her ayrıntısıyla anlatılıyor.
Özgürlükten Getto'ya, emaye fabrikasına, çalışma kampına; hepsinden sonra Auschwitz'e uzanan bir kader... Aslında en başından beri kişilik analizi yapıp, gözlemliyoruz. Schindler'in davranışlarını ve dünyaya bakışında ki değişimi izliyoruz. Para hırsıyla çıktığı yolda, hedefinin kat kat fazlasına sahipken beş parasız bir kaçak olmasını ama 1.100 kişinin hayatını kurtarmasını izliyoruz.
İnsansızlığın, kanunsuzluğun ve vicdansızlığın bir daha bu sonuçları yaratmaması umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder