Stada doğru giderken şimdiye kadar yaşadıklarımın en iyisi olacağını içten içe biliyordum. Tabi bunun benim için bir ilk olması ve yüksek ihtimal son olacağını da bildiğimden daha da bir farklı hissettim. Saat 16:15 gibi kapının ordaydık. Daha açılmamıştı. Saat 17:00 civarı açtılar kapıları. Cuma günü iş çıkışına iki saat kala girişte çılgın bir kalabalık yoktu tabi. Erkence girdik içeri, güzel bir yerde kuluçkaya yattık. Sahne yeni açığı ardına almış, yıkıntıları kamüfle ediyordu.
Bir saat kadar sonra Voodoo Six sahneye geldi. Londra'nın bağrından kopmuş gelmişler. Konserden önceki genel intiba sadece Iron Maiden odaklıydı. Bırak Voodoo Six'i, Anthrax'ı dahi bekleyen yok gibiydi. Tabi konser havasına girebilmek için Voodoo Six sahneye çıktığında ayaklanmalar başladı, kulaklar sahneye kesildi. Frontman'imiz Luke Purdie çok sempatik ve neşeli bir adam. İlk dakikadan bodoslama daldılar sağolsunlar. Statta bir "noluyo! #$+%?" havasından sonra, gaz halinin devam etmesiyle, oldukça iyi bir hava yakaladılar. Ayrıca davulcu baya bi çılgın attı. Aslında tam festival grubu adamlar. Şarkıları birbirine çok benzediği için sanki tek şarkı çalıyorlarmış gibi geliyor ama öyle değil tabi. Bu yüzden yarım saat, kırk dakika yediyor, fazlası sıkar. VD6 bitirdikten sonra yarım saatlik sahne hazırlığı ve soundcheck evresinden sonra Anthrax için de hazırdık. Scott Ian göbek deliğine ulaşmış sakalıyla arz-ı endam ediyordu.
Joey yarım mikrofon ayaklığıyla sahnede deli gibi koşturuyordu yine. Tabi ön grup olunca biraz acele oluyor performanslar. "Indians" ile ortamı iyice hareketlendirdiler. Kalabalık tanıdık bir şeyler duymak istiyordu haliyle. Hep beraber ağladık onlar için. Sonra Scott mikrofonu eline aldı ve "şimdi benim en sevdiğim, ve belki sizin de öyledir, gruptan bir parça çalacağız." dedi ve TNT'yle kopuşu getirdi. Hemen arkamızdaki Anthrax fanları çok iyilerdi, her şarkıya deliler gibi eşlik ettiler. Onlarla çok daha güzel oldu bütün konser. Fakat ne Scott, ne de Joey; konserin Anthrax adına bir kahramanı varsa o da Frank Bello'dur. Yıktı geçti ortalığı...
Joey yarım mikrofon ayaklığıyla sahnede deli gibi koşturuyordu yine. Tabi ön grup olunca biraz acele oluyor performanslar. "Indians" ile ortamı iyice hareketlendirdiler. Kalabalık tanıdık bir şeyler duymak istiyordu haliyle. Hep beraber ağladık onlar için. Sonra Scott mikrofonu eline aldı ve "şimdi benim en sevdiğim, ve belki sizin de öyledir, gruptan bir parça çalacağız." dedi ve TNT'yle kopuşu getirdi. Hemen arkamızdaki Anthrax fanları çok iyilerdi, her şarkıya deliler gibi eşlik ettiler. Onlarla çok daha güzel oldu bütün konser. Fakat ne Scott, ne de Joey; konserin Anthrax adına bir kahramanı varsa o da Frank Bello'dur. Yıktı geçti ortalığı...
Anthrax sahneden indiğinde saat 20:00'a yaklaşıyordu sanırım. Sahne asıl amacı için hazırlanıyordu. 25 yıllık geri dönüş... Bu turneye biraz öyle bakıyorum ben. Evet, tarihin en başarılı turnelerinden biri. Ama Maiden şu an istese bu başarısını yeni bir turneyle de pekala yakalayabilir. Dün o stada fahiş bilet fiyatlarına rağmen dolan insanlar yine doldurur ve yine doldurur. Ama hiçbir zaman hit'lerine yaslanan bir grup olmadı Maiden. Belki de en hit dolu turne budur, ki bu setlistte de Hallowed Be Thy Name yoktu mesela. Neyse, demem o ki geçmişe dönerek hafif nostalji dolu, biraz modifiye edilmiş bangır bangır Maiden England '13 İstanbul'a teşrif etti. Setlisti ezbere biliyoruz zaten, konserin saati gelsindi artık. O da geldi. Saat 20:45'te fondan Doctor Doctor duyuldu. Ardından "seven deadly sins, seven ways to win, seven holy paths to hell" duyuldu. Bruce'un sesi yankılanıyordu İnönü'de. Aya karşı Moonchild ile... Ardından Can I Play With Madness... Bruce formunun zirvesindeydi. Sahnede inanılmazdı. Grupta en hayranı olduğum insan Steve Harris sadece kendi özel alanında değil, bir bütün olarak muazzamdı. Janick kenarda çılgın attı adeta. Ve bir an bile ara vermediler. Bruce sadece bir kere şarkı arasında konuştu o da Afraid to Shoot Strangers'dan hemen önce geldi. "birkaç şey duyduk. iptal edilen konserler olmuş. ama Maiden hiçbir şeyden korkmaz!" dedi ama son kısmı "her yer taksimi her yer direniş" nidalarından pek duyulmadı. Direniş konserde de devam etti. Sadece bu anons sonrası değil, ilk anlardan itibaren.
"Afraid to Shoot Strangers" gerçek bir başyapıt bence. Maiden'ın müzikalitesine en çok yakışan ve onu en iyi yansıtan parçalarından. "Seventh son of seventh son" da hakeza. Hani deniyor ya "maiden abartılıyor yeaa" diye. Onu diyen adam sadece Fear of the Dark'ı, Run to the Hills'i dinlemiştir. Cümleden belli yani. Albümlerin geneline biraz kulak kabartınca ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Senfonik bir hava var. Soloların ahenginde, vokalin tarzında... Uzun şarkılarını "daha uzasın, bitmesin" diye dinleten, diğer hiç grupta bulamadığım bir ezgi var. Çok romantik oldu biliyorum ama benim açımdan durum bu. Ha, klasiklerine de canım feda. Ama hiçbir zaman hitlerden ibaret olmadı bu grup, hitlerinin grubu da olmadı. "hitlerden çalın" pankartını konserde yırtan bir frontman var yani karşımızda.
Konserin en mükemmel şarkısı "Afraid to Shoot Strangers"tı diyorum ya, en büyük bomba da o sırada geldi. Şarkı sırasında tam "god let us go now and finish what's to be done" derken God'ın ardına gökyüzüne bakarak şairane bir "which one?" yapıştırdı. Efsaneydi.
Run to the Hills ile sahne şovu iyice ısındı. Küçük Eddie elinde kılıcıyla Dave'i ve Steve'i kovaladı. Şahsi favorilerimden Wasted Years ve ardından en mistik anları yaşatan Seventh Son of a Seventh Son adeta ayin havası estirdi. Hipnotize etti. Bu sırada ortanca Eddie göründü sahnede parlayan gözüyle. Sıra en popüler şarkıya geldiğinde şiir gibiydi ortam. Canlı videolarını her izlediğimde tüylerimi diken diken eden o şarkının, Fear of the Dark'ın ilk notlarını duyunca bütün stad tek yürek oldu sanki. Bruce da harika bir kıyal geçti. İlk ve son defa şarkıyı "İstanbul in the dark, fear of the dark, fear of the PARK" şeklinde söyledi. Devasa Eddie'nin arz-ı endam ettiği parça da tabi ki "Iron Maiden" oldu. İlk bölümü bitiren parçaydı aynı zamanda. Sonra Churchill'in konuşmasıyla Almanya'ya karşı zafer için geldik! Kapanışı ise özgürlük dolu bir geceye en uygun şekilde yaptılar: Running Free. Bruce'un yine güzel bir kıyağı "spend the night in Turkish jail, listen to the sirens wail" şeklinde söylemesi oldu.
Uzun zamandır bu kadar enfes bir gece geçirdiğimi hatırlamıyorum. Her anı muhteşemdi, şairaneydi. Iron Maiden geldi ve bizi yakaladı. Ne kadar uzakta olduğumuza aldırmadan...
"Afraid to Shoot Strangers" gerçek bir başyapıt bence. Maiden'ın müzikalitesine en çok yakışan ve onu en iyi yansıtan parçalarından. "Seventh son of seventh son" da hakeza. Hani deniyor ya "maiden abartılıyor yeaa" diye. Onu diyen adam sadece Fear of the Dark'ı, Run to the Hills'i dinlemiştir. Cümleden belli yani. Albümlerin geneline biraz kulak kabartınca ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Senfonik bir hava var. Soloların ahenginde, vokalin tarzında... Uzun şarkılarını "daha uzasın, bitmesin" diye dinleten, diğer hiç grupta bulamadığım bir ezgi var. Çok romantik oldu biliyorum ama benim açımdan durum bu. Ha, klasiklerine de canım feda. Ama hiçbir zaman hitlerden ibaret olmadı bu grup, hitlerinin grubu da olmadı. "hitlerden çalın" pankartını konserde yırtan bir frontman var yani karşımızda.
Konserin en mükemmel şarkısı "Afraid to Shoot Strangers"tı diyorum ya, en büyük bomba da o sırada geldi. Şarkı sırasında tam "god let us go now and finish what's to be done" derken God'ın ardına gökyüzüne bakarak şairane bir "which one?" yapıştırdı. Efsaneydi.
Run to the Hills ile sahne şovu iyice ısındı. Küçük Eddie elinde kılıcıyla Dave'i ve Steve'i kovaladı. Şahsi favorilerimden Wasted Years ve ardından en mistik anları yaşatan Seventh Son of a Seventh Son adeta ayin havası estirdi. Hipnotize etti. Bu sırada ortanca Eddie göründü sahnede parlayan gözüyle. Sıra en popüler şarkıya geldiğinde şiir gibiydi ortam. Canlı videolarını her izlediğimde tüylerimi diken diken eden o şarkının, Fear of the Dark'ın ilk notlarını duyunca bütün stad tek yürek oldu sanki. Bruce da harika bir kıyal geçti. İlk ve son defa şarkıyı "İstanbul in the dark, fear of the dark, fear of the PARK" şeklinde söyledi. Devasa Eddie'nin arz-ı endam ettiği parça da tabi ki "Iron Maiden" oldu. İlk bölümü bitiren parçaydı aynı zamanda. Sonra Churchill'in konuşmasıyla Almanya'ya karşı zafer için geldik! Kapanışı ise özgürlük dolu bir geceye en uygun şekilde yaptılar: Running Free. Bruce'un yine güzel bir kıyağı "spend the night in Turkish jail, listen to the sirens wail" şeklinde söylemesi oldu.
Uzun zamandır bu kadar enfes bir gece geçirdiğimi hatırlamıyorum. Her anı muhteşemdi, şairaneydi. Iron Maiden geldi ve bizi yakaladı. Ne kadar uzakta olduğumuza aldırmadan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder