Hayat insanları birbirinden uzaklaştırır, derler. Tam olarak böyle olmasa da, bunu kasteden bir söz vardır mutlaka. Zaman geçtikçe farklı yerlere sürüklenirsin ve eski dostlarından, arkadaşlarından uzaklaşabilirsin. Çoğunlukla da öyle olur, insanlar hep öyle anlatır. Çünkü kaybetmek için çaba harcamaya gerek yoktur. Belki de dünya üzerindeki en kolay iştir. Sadece izlemek ve beklemek yeterlidir, hatta fazla bile olabilir. Görmezsen, duymazsan daha kolay olur.
Değer verdiklerimizi kaybetmek çok zor olur, kahreder içten içe. Kazanması ise bambaşka bir hadisedir. O ise dünyada ki en zor iş olabilir. İddia ediyorum yarışır, en zor iş olma yolunda. Kırık bir kalp, kırgın bir insan dünyada ki en büyük hüzün sebebidir. Kızgınlık değil, kırgınlık. Kızgınlık geçer, ama kırgınlık asla tam olarak iyileşmez. İyileşmiş gibi yaparsın ama içten içe kemirir. Sahte gülümsersin, istemeden konuşursun.
Kaybetmek istemiyorsan değer verdiğini göstereceksin. Mesela aşk meselesi değil. Dostluk meselesi, hani canını teslim edeceğin, vakit geçirmek istediğin, beraber eğlenebildiğin ve gerçekten senin olması gereken, dost. Şimdi dostun değerini anlatmaya gerek yok. Bilmeyen okumasın. Bu kadar net.
Bu aralar birçok kişiden duydum. Üniversite dostluğumu, yoksa lise dostluğu mu? Soru zor gibi. Düşünmeye başlayınca, "olumlu/olumsuz" listesi yapmak gerek galiba, diye fikirlere kapılmak mümkün. Üşenmesem yapabilirim aslında, ama üşeniyorum işte. Yine de kaba taslak düşünebilirim.
Şimdi önce lise dostluğu. Ondan daha samimi ilişkiye girebilmek pek mümkün değil bence. İyice sınırları zorlarsın. Her harekete, her mimiğe, her düşünceye hiç çekinmeden burnunu sokabilirsin. "Noluyoo?" diyene, "asıl sana noluyoo, artist?!" diye cevap verebilirsin. Bundan daha güzel bir ilişki var mı yahu dünyada? Bence yoktur. Sevgiline söylesen kıyamet kopar herhalde. Bu çok basit bir örnek aslında. Yazıya dökülemecek daha neler neler yaşanır o lise dostuyla. Extreme hayatın sınırlarını zorlayabilirsin. Lise yıllarında olgunluk aranmadığı için kimse yadırgamaz. Lise üniforması varken üzerinde sokakta gören herkes yaptıklarını görmezden gelir zaten. Sahiden ama bütün bu çılgınlıkların ve çılgınlığa yatkınlığın çok farklı bir tadı var. Özlenmeyecek gibi değil sahiden. Lise bittikten sonra bile, yolda karşılaşınca boğar gibi sarılırsın ve bırakmak istemezsin. Ben istemem şahsen. Çünkü sarıldığın o insanlara neler neler paylaşmışsındır. Belki de aklına bile getiremeyeceğin durumlarda beraber bulunmuşsundur, belki sonradan ağzına bile almayacağın fikirlerini, düşüncelerini paylaşmışsındır. Ama önemli nokta şu ki, o sarıldığın adam seni bütün o anormalliğin, çılgınlığın ve vahşiliğinle sevmiştir, benimsemiştir. Özel kılan bu.
Üniversite daha çok olgun ve kendini bilen insanlara ait olması gereken bir yer. Yılların profesörleri, doçentleri ve öğretim görevlileri ile aynı çatı altındasın sonuçta. Ne dediğini, ne duyduğunu bileceksin arkadaş. Tabi hayat bu kadar sıkıcı devam etmez, bazen çılgınlık ve alışıla gelmeyen tavırlar sergilemek çok keyif verir. Alışkanlık olmuş sonuçta. Ama bu durum "bazen" mümkün oluyor. Sorumluluklar, gelecek ve iş kaygısı o coşkuyu bitirebilir. Üniversite konusunda ahkam kesmem de pek doğru değil aslında. Bu kısmı formalite icabı yazıyorum bir yerde. Ama yazmak istiyorum. Üniversite hakkında konuşmak istiyorum yani, yıllardır hayaller kurduk bu konuda, değil mi.
Demem o ki, dost önemlidir. Her dönemin dostu kendi içinde özeldir. Bugün "liseli arkadaşlarımla" toplaştım, konuştum, eğlendim. Bir ara AVM'den atılacağız diye kendimizi toparlamamız gerektiğini düşündük ama ne gerek var? Belki bir daha ki sefer, aylar sonra görüşme şansımız olacak. Zaman ne getirir bilemeyiz. Farklı şehre gidenlerde var çünkü. Özlemişim, özlemişler; hepimiz özlemişiz. Özleyeceğiz de...
Değer verdiklerimizi kaybetmek çok zor olur, kahreder içten içe. Kazanması ise bambaşka bir hadisedir. O ise dünyada ki en zor iş olabilir. İddia ediyorum yarışır, en zor iş olma yolunda. Kırık bir kalp, kırgın bir insan dünyada ki en büyük hüzün sebebidir. Kızgınlık değil, kırgınlık. Kızgınlık geçer, ama kırgınlık asla tam olarak iyileşmez. İyileşmiş gibi yaparsın ama içten içe kemirir. Sahte gülümsersin, istemeden konuşursun.
Kaybetmek istemiyorsan değer verdiğini göstereceksin. Mesela aşk meselesi değil. Dostluk meselesi, hani canını teslim edeceğin, vakit geçirmek istediğin, beraber eğlenebildiğin ve gerçekten senin olması gereken, dost. Şimdi dostun değerini anlatmaya gerek yok. Bilmeyen okumasın. Bu kadar net.
Bu aralar birçok kişiden duydum. Üniversite dostluğumu, yoksa lise dostluğu mu? Soru zor gibi. Düşünmeye başlayınca, "olumlu/olumsuz" listesi yapmak gerek galiba, diye fikirlere kapılmak mümkün. Üşenmesem yapabilirim aslında, ama üşeniyorum işte. Yine de kaba taslak düşünebilirim.
Şimdi önce lise dostluğu. Ondan daha samimi ilişkiye girebilmek pek mümkün değil bence. İyice sınırları zorlarsın. Her harekete, her mimiğe, her düşünceye hiç çekinmeden burnunu sokabilirsin. "Noluyoo?" diyene, "asıl sana noluyoo, artist?!" diye cevap verebilirsin. Bundan daha güzel bir ilişki var mı yahu dünyada? Bence yoktur. Sevgiline söylesen kıyamet kopar herhalde. Bu çok basit bir örnek aslında. Yazıya dökülemecek daha neler neler yaşanır o lise dostuyla. Extreme hayatın sınırlarını zorlayabilirsin. Lise yıllarında olgunluk aranmadığı için kimse yadırgamaz. Lise üniforması varken üzerinde sokakta gören herkes yaptıklarını görmezden gelir zaten. Sahiden ama bütün bu çılgınlıkların ve çılgınlığa yatkınlığın çok farklı bir tadı var. Özlenmeyecek gibi değil sahiden. Lise bittikten sonra bile, yolda karşılaşınca boğar gibi sarılırsın ve bırakmak istemezsin. Ben istemem şahsen. Çünkü sarıldığın o insanlara neler neler paylaşmışsındır. Belki de aklına bile getiremeyeceğin durumlarda beraber bulunmuşsundur, belki sonradan ağzına bile almayacağın fikirlerini, düşüncelerini paylaşmışsındır. Ama önemli nokta şu ki, o sarıldığın adam seni bütün o anormalliğin, çılgınlığın ve vahşiliğinle sevmiştir, benimsemiştir. Özel kılan bu.
Üniversite daha çok olgun ve kendini bilen insanlara ait olması gereken bir yer. Yılların profesörleri, doçentleri ve öğretim görevlileri ile aynı çatı altındasın sonuçta. Ne dediğini, ne duyduğunu bileceksin arkadaş. Tabi hayat bu kadar sıkıcı devam etmez, bazen çılgınlık ve alışıla gelmeyen tavırlar sergilemek çok keyif verir. Alışkanlık olmuş sonuçta. Ama bu durum "bazen" mümkün oluyor. Sorumluluklar, gelecek ve iş kaygısı o coşkuyu bitirebilir. Üniversite konusunda ahkam kesmem de pek doğru değil aslında. Bu kısmı formalite icabı yazıyorum bir yerde. Ama yazmak istiyorum. Üniversite hakkında konuşmak istiyorum yani, yıllardır hayaller kurduk bu konuda, değil mi.
Demem o ki, dost önemlidir. Her dönemin dostu kendi içinde özeldir. Bugün "liseli arkadaşlarımla" toplaştım, konuştum, eğlendim. Bir ara AVM'den atılacağız diye kendimizi toparlamamız gerektiğini düşündük ama ne gerek var? Belki bir daha ki sefer, aylar sonra görüşme şansımız olacak. Zaman ne getirir bilemeyiz. Farklı şehre gidenlerde var çünkü. Özlemişim, özlemişler; hepimiz özlemişiz. Özleyeceğiz de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder