6 Ağustos 2010

Sonisphere Festival 3. Gün

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, çektiğimiz eziyeti anlatmakta çok zorlanacağımı bildiğim çok acaip bir gündü. Bu festivali özel kılan ve düzenlenmesinde ki bütün amaç bugüne sığdırılmıştı. "The Big Four" sahne alacaktı.
İçeriye erkenden girebilmek için 200'de yaptığım gibi sabahın ilk ışıklarıyla Dolmabahçe'ye doğru yola çıktım. Sirkeci'ye trenle geldim ve bütün yol boyunca kafamı cama dayayıp uyudum ki bu bana çok iyi geldi. Sirkeci'den tramwayla devam ettim. Kahvaltılık bir şeyler alıp İnönü'nün önünde sıraya girdim. Fazla kalabalık yoktu. En önde olanların sabah 5'te sıraya girdiğini duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. Geçen iki günü beraber geçirdiğim Çağrı geldi ve kapılar açılana kadar güneşin altında uyumaya karar verdik. Gözümüzü açtığımızda sanki daha yeni gelmişiz gibi arkalara düştüğümüzü farkettik. Yeni gelenlerin hepsi önlere arkadaşlarının yanına geçtiği için bizde baya gerilemiş olduk. Ama yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Birkaç tartışma yaşandı, bitti ve konuda orada kaldı. Diğer kapıya bakmaya gittiğimizde orada da seyyar satıcılar arasında ki bir kavgaya denk geldik. Güvenlik şefinin blöfüne kanıp yine diğer tarafa geçtik. Tabii bizden sonra iyice uzayan sıraya hayretle bakarak eski yerimize doğru yürüdük.
Hava inanılmaz derecede sıcaktı. Omuzlarımıza ve başımıza tişörtlerimizi bağlayıp beklemeye başladık. Sırada benim simasını dahi hatırlayamadığım ama beni tanıyan eski bir arkadaşa rastladık ve bizde sıraya aynamış olduk böylece. Havadan sudan muhabbet ediyorduk ki bu sene bizim okulda sahne alan ön grup Dekadans'ın vokali ve gitaristi Serkan'la karşılaştık. Onunlada playlist hakkında konuşmaya başladık. Herkes sanki aynı anda gelmiş gibi en yakın arkadaşım vasıtasıyla tanıştığım sadece merhabam olan Egemen selam verdi. Onunla beraber iyice kaynadık sıraya. Serkan çoktan 1.90m lik boyuyla sivilceli ergenlerin arasında slalom yapmaya başlamış ve 5 metre kadar ilerlemişti.
O konuya gelecek olursak kuyrukta tam bir ergen patlaması vardı. Konuşmaları, davranışları ile kendilerini belli ediyorlardı. Atılan su ve bira şişeleri, geçen insanlara küfredilmesi yaptıklarının bazılarıydı. Seyda Babaoğlu Çakır'ın Delikasap'ta yazdığı yazıyla doğru orantılıydı yaptıkları.
Sonunda kapı açıldı ve kuyrukta bekleyen herkes İspanya'da ki boğa festivalindeymiş gibi depar atmaya başladı. Yanımızda Çağrı'nın ablası olduğu için biz o kalabalıkla yarışmadık. Stadta en fazla insanın bulunduğu saha içine açılan sadece tek bir kapı olması nedeniyle 1 saate yakın iste(me)yerek tacizlere maruz kaldık. Ama içeri sağsalim girdik. Çantalar, cüzdanlar sağlamdı. Arandık, yiyeceklerimiz alındı ve kendimizi beyaz plastiklerin üzerine attık. Hemen en öne doğru ilerledik. O sırada sahne hazırlıkları bitmek üzereydi. Gren ve ardından Foma'yı izleyecektik.
Gren sahnede oldukça iyiydi. Vokaller benim çok hoşuma gitti. Vokalist kendini o kadar kaptırmıştı ki yerde şovuna devam etti. Onlar indikten sonra Foma sahne aldı. Yine Gren gibi onları sevdim. Kendilerine has tarzları var. Stadtaki herkes bizim caanım gruplarımızı dinlememek için sözleşmiş gibi Foma'yı da Gren'i de Hayko'ya yaptıkları gibi takmadılar. Ama Foma sahneden inerken, "Biz sizi çok sevdik, umarız sizde bizi sevmişsinizdir." dediler.
Sahne hazırlıkları yeniden başladı. Antrax vardı sırada. Bildiğim kadarıyla onların ilk gelişiydi. Sahnede 45 dakika boyunca capcanlı bir Antrax izledik. Tabii rezalet olan ses sisteminden onlarda nasiplerini aldılar. Joey Belladonna bir sağa, bir sola koştu durdu. Yüzündeki kırışıkların hakkını veriyordu gerçekten. Bir ara başına taktığı kızıldereli şapkasıyla bütün sahneyi turladı. Scott Ian çok harika riffler attı. Ama benim favorim bas gitarist Frank Bello oldu. Adam inanılmazdı gerçekten. Çok olağandışı bir şey olmadıkça gözümü ondan ayırmadım. Sahnede kaldıkları 45 dakika boyunca sadece Anti-social'a eşlik edildi. Onun dışında herkes sadece izledi. Tabi ki Manowar'ın yarattığı etkiyi yaratmasını beklemiyordum ama bu kadarı da az geldi bana.
Son 3'lü herkesin oraya gelme sebebi gibi bir şeydi. Megadeth yükseldi sahnede. Dave Mustein beyaz gömleğiyle göze batıyordu. Ama ses sisteminin gazabını en çok onlar hissettiler. Sadece şu kadarını söylüyorum "Skin On My Teeth"i nakarat kısmına kadar hiç kimse anlayamadı. Dave'in sesini hiç duyamadık. Megadeth'i Megadeth yapan soloları adam akıllı dinleyemedik, tadına varamadık. Onlarda bizi hayal kırıklığına uğrattı bir yerde. "Trust"ı herkes beklerken onların gitarından başlangıç introsu bile çalınmadı. 1 saat sonra onlarda sahneden indiler.
Sıra benim çom merak ettiğim ve ölmeden önce gerçek bir konserine gitmek istediğim Slayer'da idi. Bunun yüzden demirlere yapışmak için çok uğraştım ama başardım. Tom Araya en öndeydi arkada Kerry King ile babalar sahneye geldiler. Biz hep bir ağızdan "Kerry babaaa" diye bağırıyorduk ki gitarlar konuşmaya başladı. Stad pogoyla kaynıyordu. Tom araya bir defa bile scream vokal denemedi. Bir hayal kırıklığı daha...Kerry King ne kadar yırtınırsa yırtınsın ses çıkaramadı. Babalar klasikleri sıralıyorlardı. Angel of Death, Reing Blood arka arkaya geldi ve Slayer'ın saati çok çabuk bitti.
Bu sayede büyük hazırlık başladı. Sahneye 8 mikrofon dizildi. Hepsinin ayarı farklıydı. Herkes Metallica'nın nasıl belireceğini merak ediyordu. Ben bütün günün yorgunluğundan dizlerimi karnıma yapıştırıp oturmaya çalıştım. Ecstacy Of Gold'u sabırsızlıkla bekliyorduk. Festivalde bana göre en olumlu olay neredeyse hiç sarkma ve gecikme olmamasıydı. Metallica hava kararır kararmaz sahnedeydi. Lars Ulrich ilk önce belirdi. Dili yine dışardaydı. Sırayla koşa koşa sahneye geldiler. Creeping Death ile açılışı yaptılar tahmin edildiği gibi. For Whom The Bell Tools ve Fuel mermi gibi geldiler. Alevler stadı 2 gün sonra yine yaktı. "Death Magnetic" turnesi olduğu için yeni albümden bol bol çaldılar. Fakat tabi ki Fade to Black, Welcome Home (Sanitarium), One, Muster of Puppets, Nothing Else Matters, Ender Sandman seyircisi uçuran parçalardı. Ender Sandman'den sonra biss için sahne arkasına gittiler. Geldiklerinde Breadfan çaldılar. James o sırada stadın ışıklarını yaktırdı. Kendi ışıklarını. Seyirciler Metallica'ya doyamadığı için sürekli istiyordu, istiyorduk. Hiç kimsenin Seek and Destroy'u duymadan orayı terk etmeye niyeti yoktu. Bunu biliyorlardı ve o yüzden de onu sona saklamışlardı. 2008'de dinleyememiştim ama bu sefer en önden sesim bitene kadar eşlik ettim.
Tabii herşey bu kadar güzel değildi. 3 gün için planlanan ve ülkede büyük sükse yapan, bu kadar grubu bir araya getiren bir festival stadyumda olmamalıydı. Giriş-çıkışlar çok kötüydü. Ses sisteminde ki rezalet sadece grupların hatrı için boşverildi. Yiyecek ve içecek standları azdı. Bunları programı aksatmayarak gidermeye çalıştılar sanırım. Ama çok hoş bir tecrübeydi. Kısmet artık Wachen'a.. ;)
Bir "The Big Four All Star" yapmak istiyorum:
Vokal : Tom Araya
Gitar : Chris Broderick
Bas Gitar : Frank Bello
Davul : Lars Ulrich

Metallica Setlist:
(İntro : Ecstacy Of Gold)
Creeping Death
For Whom The Bell Tools
Fuel
The Four Horseman
Fade to Black
That Was Just Your Life
The End of The Line
Sad But True
Welcome Home (Sanitarium)
All Nightmare Long
One
Master Of Puppets
Blackened
Nothing Else Matters
Enter Sandman
-------------
Breadfan
Trapped Under Ice
Seek and Destroy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder