28 Aralık 2015

Brüksel

Adım atar atmaz sizi keman sonatları ve saksafon sololarıyla karşılayan bir şehir nasıl olabilir? Elbette, şahane deneyimlerle dolu. Brüksel, dünya mirası kent meydanı ve onu çevreleyen sokaklarıyla bu deneyimi fazlasıyla sunuyor. Gerçek anlamda bir turist şehri olarak her an her yeri hareketli. Belçika'nın en büyük şehri olsa da, nispeten küçük bir şehir ve bu konumu ona birçok avantaj sağlıyor. Yürüyerek her şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz, ana meydanlara ulaşabileceğiniz bir büyük şehir yaşamayı gerçekten keyifli kılıyor. Yalnızca şehrin sokaklarında turlamak bile insana yetebiliyor. Her köşede wafflecılar ve patatesçilerin olduğu şehirde 24 saat açık dükkanlar ve restorantlar bulmak da ayrıca mümkün.


Brüksel'in tarihi mirası olan binalarının arasında ise geniş bir dünya var. Guinness tarafından tescilli dünyanın biraca en zengin barı olan Delirium en meşhur mekanı. Bütün bir sokağa yayılmış, yaklaşık üç katlı bu devasa bar, haftanın her günü çok eğlenceli, pazartesiler dahil!

Demem o ki, ne olursa olsun Brüksel'in keyfine doyulmaz sokaklarında çok güzel vakit geçirmek kesin gibi.

Güncelleme:





Geçtiğimiz hafta tekrar kendimi Brüksel'de buldum. Bu şehir beni hep iyi karşıladı ve güzel zamanlar vadetti. Şehre vardığım akşam hostele eşyalarımı bıraktıktan sonra parti bitmeden şehir merkezine doğru yola koyuldum. Marché de Noël açık olduğu için yolların bir kısmı trafiğe kapalıydı. Brüksel, tam olarak o bölgeyi kapsayan alanda çok şahane barlara sahip. Eski bir arkadaşımla buluştuktan sonra bir yere oturup Belçika biralarının eşsiz tadına yumulduk. Sanırım en çok Belçika birasının kıvamını ve tadını seviyorum. Sonrasında pek sürpriz olmayacağı üzere yolumuz Delirium'a düştü ve yine menülerinden seçim yapamayarak işi barmene bıraktım. Belki de en çok eğlendiğim akşamlardan biri oldu. 

Ertesi gün ise, işe waffle ile kahvaltı yaparak başladım. Geçtiğimiz yıl geldiğimden beridir hiç waffle yememiştim. O zamanki tadı hala damağımda. Ama bu defa o kadar etkilenmedim ve tekrardan waffle'ın fazla abartıldığını düşünmeye başladım. Klasik rutinleri tekrarladım ve önce Manneken Pis'i ziyaret edip, Grand Palace'a uğradım. Sonrasında, Grand Palace'ın arkasında kalan Galeries Royales dükkanlarını göz hakkıdır diyerek turladım. Elbette, Marché au Charbon sokağını da unutmadan turistik gezimi tamamladım. Kalabalıktan biraz uzaklaşmak için akşamüstü Le Botanique'de biraz vakit geçirdim. Şehir merkezinde böyle yerlerin olmasına alışık olmayınca olabildiğince tadını çıkarmaya bakıyorum. Güvenlik tarafından kovulana kadar parkta vakit geçirdikten sonra, karnımı doyurmak için Marché de Noël'e yöneldim. 

Yeniden glühwein ve sosis ikilisiyle marketi gezmeye başladım. Brüksel de, diğer büyük şehirler gibi yayılan bir markete sahip ve bu şehri daha da hareketlendiriyor. Öte yandan marketin yeni yılın ilk haftalarına kadar açık olduğunu öğrendim. Genelde Alman şehirlerinde Noel'den iki-üç gün önce kapatılırken, genel olarak Belçika'da Noel'den sonra da açık olması ilginç geldi açıkçası. Biraz daha Belçika birası içtikten sonra sabah erken yola çıkacağım için yatağımın yolunu tuttum. Hostelim Brussels Midi istasyonunun karşısında kalıyordu. Urban Center Hostel, temiz bir yer. Odalar yeni dekore edilmiş ama oldukça küçük. Öte yandan banyo fazlasıyla geniş ve temizdi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder