Peşin peşin söylüyorum. Zaten kısa keseceğim. "Leyla ile Mecnun"un vakit ayırıp, başta sona bir bölümünü izlemedim. Arada sırada göz atmışlığım var sadece. Onur Öykü'nün "Leyla ile Mecnun"un da yönetmeni olduğunu duyunca şahsen hayal kırıklığına uğradım ve 'izlemesem bir şey kaybetmem herhalde' diye düşünüyordum. Ama bir yandan da diyorum ki; Selçuk Yöntem var, Ezgi Mola var, Güler Ökten var. Sırf onların hatırına izlenir, diyorum.
Ama izlediğime de pişman değilim. Beklentim çok fazla değildi. Eğlendim mi, evet; güldüm mü, evet. Orada da sıkıntı yok. Çoğu yerde kameranın açısına da bayıldım, sahiden bayıldım. Bunların hiç birinde sıkıntı yok. Sıkıntı hikayenin anlatımıydı. Bir aile dramını absürd bir şekilde neşelendirmek istiyorsun, bunu takdir ederim. Çünkü zor iş ve riskli iş. Bunu yapmak isteyen adama da bakarım, yaptığı dizi çok beğenildi hatta "efsane dizi" denmeye de başlandı. Televizyonda komedi dizisi yapıp bu kadar beğenilmek -sabit bir konu olmadan- zor yani, kabul etmek lazım. Bunu sinemada da yapmak istiyorum deyince, kimse sana direk karşı çıkmaz. Kendini ispatlamışsın çünkü.
Ama film diyor ki, ben dramdan çok komedi filmiyim. İşin dram kısmı filmin sonunda neredeyse hiç akılda kalmadı. Karısını kaybetmiş, öldürmüş bir adamın iç kapışmasını hissedemedik. Adam üzülmedi. Ne duygusuzsun sen Celal Tan! Bülent Emin Yarar olmasa kapısında "dram" yazan filmde dram namına sahne izleyemeyecektik neredeyse!
Bir de bütün güldürü kısımlarında sadece küfürler güldürdü. En beklenmedik anda gelen güzel oyunculuk süslü "güzel küfürlere" güldü bütün salon. Senaryoyu güçlendiren bir hiciv, bir laf çakma herhangi bir "özel kısım" yoktu. Bu konuda fakir ve zayıftı.
Güzel vakit geçirmek için harika bir seçenek. Abuk sabuk, anlamsız hollywood filmleri ve o filmlerin çakmalarını izlemek yerine ben Celal Tan ile gülmeyi yeğlerim.
Çeşitli sitelerde haksız yere çok ağır eleştiriler var, onlara da bir türlü anlam veremedim.
Böylesi sakızda çiğner, şapırdatarak patlamış mısırda yer...
Sinema salonları, tiyatro salonları... Ülkede hak ettiği değeri ve saygıyı gören mekan kalmadı. Bir film izlemeye geliyorsun. Vıcık vıcık bir hollywood yapımı romantik-komedi değil, uluslararası festivallerde prömiyeri yapılmış değerli ve emek dolu bir film. Biraz dikkatli davranmalı, değil mi? Mesela filmin başladığını idrak edebildiğin anda -ki baya geç idrak edildi- susman gerek. Orası sinema salonu! Konuşacaksan git evinde izle. Korsan DVD izle, hadi VCD izle. Ama oraya güzel vakit geçirmek isteyen insanların zevkinin içine etme! Patlamış mısır yemesini de öğren. Zaten yolda düz yürümeyi bilmiyor ve beceremiyorsun, bari sus ve ağzın kapalı çiğne. Karşındaki görmüyor belki ama bütün salon tükürüklerinden çıkan sesi dinlemek zorunda kalıyor.
Bunları yapan insan kılıklı yaratıklar, sinemada bağıra bağıra da oturur, tiyatroya giderse en ön sıradan sakız da çiğner...
Ama izlediğime de pişman değilim. Beklentim çok fazla değildi. Eğlendim mi, evet; güldüm mü, evet. Orada da sıkıntı yok. Çoğu yerde kameranın açısına da bayıldım, sahiden bayıldım. Bunların hiç birinde sıkıntı yok. Sıkıntı hikayenin anlatımıydı. Bir aile dramını absürd bir şekilde neşelendirmek istiyorsun, bunu takdir ederim. Çünkü zor iş ve riskli iş. Bunu yapmak isteyen adama da bakarım, yaptığı dizi çok beğenildi hatta "efsane dizi" denmeye de başlandı. Televizyonda komedi dizisi yapıp bu kadar beğenilmek -sabit bir konu olmadan- zor yani, kabul etmek lazım. Bunu sinemada da yapmak istiyorum deyince, kimse sana direk karşı çıkmaz. Kendini ispatlamışsın çünkü.
Ama film diyor ki, ben dramdan çok komedi filmiyim. İşin dram kısmı filmin sonunda neredeyse hiç akılda kalmadı. Karısını kaybetmiş, öldürmüş bir adamın iç kapışmasını hissedemedik. Adam üzülmedi. Ne duygusuzsun sen Celal Tan! Bülent Emin Yarar olmasa kapısında "dram" yazan filmde dram namına sahne izleyemeyecektik neredeyse!
Bir de bütün güldürü kısımlarında sadece küfürler güldürdü. En beklenmedik anda gelen güzel oyunculuk süslü "güzel küfürlere" güldü bütün salon. Senaryoyu güçlendiren bir hiciv, bir laf çakma herhangi bir "özel kısım" yoktu. Bu konuda fakir ve zayıftı.
Güzel vakit geçirmek için harika bir seçenek. Abuk sabuk, anlamsız hollywood filmleri ve o filmlerin çakmalarını izlemek yerine ben Celal Tan ile gülmeyi yeğlerim.
Çeşitli sitelerde haksız yere çok ağır eleştiriler var, onlara da bir türlü anlam veremedim.
Böylesi sakızda çiğner, şapırdatarak patlamış mısırda yer...
Sinema salonları, tiyatro salonları... Ülkede hak ettiği değeri ve saygıyı gören mekan kalmadı. Bir film izlemeye geliyorsun. Vıcık vıcık bir hollywood yapımı romantik-komedi değil, uluslararası festivallerde prömiyeri yapılmış değerli ve emek dolu bir film. Biraz dikkatli davranmalı, değil mi? Mesela filmin başladığını idrak edebildiğin anda -ki baya geç idrak edildi- susman gerek. Orası sinema salonu! Konuşacaksan git evinde izle. Korsan DVD izle, hadi VCD izle. Ama oraya güzel vakit geçirmek isteyen insanların zevkinin içine etme! Patlamış mısır yemesini de öğren. Zaten yolda düz yürümeyi bilmiyor ve beceremiyorsun, bari sus ve ağzın kapalı çiğne. Karşındaki görmüyor belki ama bütün salon tükürüklerinden çıkan sesi dinlemek zorunda kalıyor.
Bunları yapan insan kılıklı yaratıklar, sinemada bağıra bağıra da oturur, tiyatroya giderse en ön sıradan sakız da çiğner...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder