8 Eylül 2014

Floransa - Pisa



İtalya'nın çoğu şehrinde her köşe başında güzel bir ayrıntı var en azından ama Roma'da ve Floransa'da her köşe başında bir sanat eseri var. Rönesans'ın başkentine akşam dokuz gibi vardık. Hiçbir yer bilmeyen yabancılar olarak önce bir kendimizi dışarı attık. Atıştırmalık bir şeyler yiyebilmek ya da en azından birkaç bir şey içebilmek için mekan ararken şehrin geceleri çok sakin olduğunu farketmemiz çok uzun sürmedi elbette. Doumo'nun ne tarafta kaldığından bile habersiz kaldığımız yerin civarında birkaç blok dolaşıp bir Irish Pub bulduk. Değişik fışı biralar denemek bu seyahatin en sevdiğim kısımlarından biri. Ertesi gün şehir turuna başlamak üzere elbette Floransa Kathetrali'nin önüne attık kendimizi. Kathedrale giriş ücretsiz olduğundan hızlı ilerleyen sıra beş dakikada eridi ve hemen içeri girdik. Yalnızca kubbenin üstüne çıkmak için bilet almak gerekiyor ve biletler 10€. Kathedralin içi, dışı kadar gösterişli değil, hatta oldukça mütevazi. Zemindeki mermerler ilk yapıldığı haliyle korunmuş. Ama en önemlisi kathedralin mimarisinin gotik olması. Bunu duyunca şaşırdım çünkü gotik bir bina için fazla mütevazi, özellikle içi. Ama bunu da mimarinin ilk örneklerinden olmasına ve Floransa'nın o zamanlar İspanya'ya göre daha fakir olmasıyla açıklıyorlar. 

Floransa'nın eski merkezi baştan sona yürünecek mesafede. Kentin bütün köşeleri bir günde arşınlanabiliyor. Şehrin orta çağ havası da halen üstünde, buram buram. Gündüzden çok geceleri bu hava daha fazla hissediliyor. Ayrıca Floransa belli aktarma merkezlerinden olduğu için çevreye ulaşımı da çok kolay. Oradan çıkıp Pisa'ya ulaşmak en fazla bir saat sürüyor. 

Pisa meydanından en uç köşesine kadar bir turizm merkezi. Yerel halka hitaben pek bir şey yok neredeyse. Elbette ki asıl odak noktası Pisa kulesi olduğu için bütün kalabalık orada. Kuleyi düzeltmeye çabalayan onlarca insanla beraber, değişik değişik komik poz veren bir o kadar da insan var. Ama kuleyi düzeltmek zor olabiliyormuş. Onuncu denemeden sonra pes ettim, öz çekimimi çekip bıraktım. Turistik olsa da uygun fiyatlı menüleri olan küçük barlar yemek için en mantıklı tercih gibi geliyor. Tabi yemeklerinin normalden daha gelişigüzel olduğunu akılda tutmak lazım. Bir de çoğu restorant "servis ücreti" almayarak müşteri çekmeye çalışıyor. Sanırım İtalyan geleneklerinden biri de bahşişin hesabın içinde gelmesi. Ama bu durumu tersine çevirmeye çalışıp daha fazla müşteri çekmek isteyen restorant sayısı da oldukça fazla. 

İtalya'nın düzenine alışmak ve ayak uydurmak çok zor olmuyor. Bir süre sonra yerel insanlar gibi davranırken buluyorsunuz kendinizi. İnsanları sahiden yardımsever, aynı dili konuşmasanız bile başkalarına sorarak yardım etmeye çalışıyorlar. Ülkeden çıkarken eğlenceli, keyifli ve memnun günler geçirdiğimizi farkettik. Fransa şimdilik pek öyle olmadı çünkü. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder