26 Temmuz 2013

Top 10 - Overrated Filmler

Underrated listesinden sonra sıra Overrated listesine geldi. Bu liste dananın kuyruğunun koptuğu yer olacak ayrıca. Çünkü nedense çok fazla beğenilmiş ve hiç anlamadığım bir şekilde en iyi sayılan filmler var bu listede. Şurada anlaşalım bir kere, bu listedeki filmleri sevmiyor değilim. Bazılarını sevmiyorum sadece. Ama bu kadar iyi olduklarını düşünmüyorum.

Bu yazı esasında bir hipster yazısıdır hevaller.

Imdb top 250 listesine aşina olan bu listeye de aşina olur. Genellikle o listenin üst sıralarında yer alan filmler var çünkü. Filmlerin sırası da o listeye göre sondan başa doğru sıralanıyor. Saydırmak, sövmek, darılmak, gücenmek yok. Fikrimin sonuna kadar arkasındayım, zaten sadece fikir bu. Neyse çok uzatmadan listeye geçeyim:

10 - V For Vendetta

Aslında V'yi severim. Yanlış olmasın. Çok büyük keyifle izledim hep. Zaten kendisi bir Wachowski Kardeşler projesidir. Senaryosu onlara ait. Natalie Portman zaten canım ciğerim. Benim takıldığım nokta filmin hiç olmadık yerlere çekilmesi. Özellikle Anonymous hareketi ve inciciler sayesinde en alakasız yerde bile bulunan, takılan Guy Fawkes maskeleri ile dolu etrafımız. Bunu açacak olursam; Guy Fawkes anarşistti. Ama sadece hükümete karşı duran bir muhalif değil, doğrudan devleti hedef alan bir anarşistti. Oldukça keskin bir ayrım var burada. Devlet ve hükümet birbirinden ayrı kavramlardır. Yani demem o ki, hem ulusalcı olup hem de bu maskeyi takmak büyük oksimoron oluyor.



9 - Up

Zevkten dört köşe olup izlediğim bir başka film de Up. Gerek sunduğu romantik ütopya, gerek şahane çizimleri, animasyonları, gerekse Engin Günaydın seslendirmesi... Sinemadan çıktığımda çok mutlu hissettirmişti beni. Ama ne var ki yalnızca bir animasyon olarak "en iyi filmler" arasında sayılmasını çok garipsiyorum çünkü çok garip. Animasyonları bu tür sınıflandırmalarda ayrı tutmak lazım bence. Aynı durum Toy Story için de geçerli. Animasyona/efekte ve iyi hikayeye göre kıyaslıyorsak, yeşil ekran önünde çekilen bütün üçüncü sınıf filmleri de en iyi şeklinde değerlendirmeliyiz. Başlı başına saçma. Evet, efektler modern sinemada olmazsa olmaz. Zaten biraz da bu yüzden kıyas kabul etmiyor.



8 - Zodiac

Bir Fincher filmi daha. Bu adamın filmleriyle, genel olarak, hiç aram iyi olmadı. Fincher bana hep Shyamalan'dan hallice, belki onun daha bahtı açık olanı gibi geliyor. Filmlerinin bu kadar göz önünde olmasını da oyunculara bağlıyorum. Zodiac'da mesela şık bir kadro var. Robert Downey Jr, Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo... Sonu kolaylıkla tahmin edilebilen, basit, yapmacık ve uydurma bir gerilimle bağlanmaya çalışılan ama bir sonuca bağlanmayan "öylesine" bir film aslında. Yalnızca tek bir ayrıntı odaklanılarak geçen iki buçuk saat. Bir de uzun, haddinden fazla uzun. Bariz, olmamış.



7 - 3 Idiots

Ahh işte... Şu listede izlerken az da olsa keyif almadığım tek film herhalde. Komedi olarak sınıflandırılmış ama ezberlenmiş, ilkokuldan kalan ve aslında o zaman bile komik gelmeyen esprilerle donatılmış. Zorlama bir hikaye, abartılı oyunculuklarla izlenmesi daha da zor oluyor. Bir de her şeyi başarabilen yenilmez bir kahramanı var. Söylemeye gerek yok ama Hintçe olması da başlı başına dert. Ben Dev Patel'in ingilizcesine alışamamışken önüme Hintçe bağıran adamlar geldiğinde uzun süreli şok yaşadım tabi. Yalnızca klasik Bollywood sahneleri için iyi şeyler söyleyebilirim ama onlarda bu filme özel değiller ve bu filmdekinden çok çok daha güzel olan sahneler mevcut.



6 - Seven

Yine orjinal olmayan bir fikir üzerine karanlık ve hafif gotik temada çekilmiş bir film. Ben şöyle düşünüyorum, bir filmin inanılmaz gişe yapması, çok popüler olması, sürekli tavsiye edilmesi onun iyi bir film olduğunu göstermez; popüler olduğunu gösterir, o kadar. Seven'ın en büyük şansı yine oyuncu kadrosuydu ve bir de ekstradan Brad Pitt'in "Hollywood Yıldızı" haline geldiği filmdi. Yani şunu merak ediyorum, bu filmde son sahnedeki pırıltı haricinde "bak şu sahnesi ne mükemmeldi, şahane işlenmişti" denecek bir tane an var mı? Varsa ne âlâ...



5 - The Fifth Element

Çok güzel bir fikrin nasıl berbat edilebileceğinin somut kanıtıdır bu film... Belki de Star Wars'ın alternatifi olabilecekken yalnızca bir bilim-kurgu çöplüğü olabilmiştir. Zaten Luc Besson ile şu Milla Jovovich karısına oldum olası ısınamadım. Sadece Resident Evil serisinde sırıtmıyor. Keşke onu da oyun dünyasına gönderebilsek... Filme dönersek, olmamıştır. Kötü mekan kullanımı, abartılı ve çirkin kostümler en olması gereken ve filmi uçurabilecek unsurlarken, filmi dibe sokan unsurlardır. Karakterlerin işlenmesi de hakeza tam bir felaket. Diva hariç hepsi birbirinden beter. Diva'nın olduğu 5 saniyelik sahne de filmin namusunu kurtaramıyor malesef.



4 - Requiem For a Dream

Aronofsky sırtını kült bir esere dayamış ama bunu nispeten kotarabilmiştir. Sinemasından hoşlanmadığım bir diğer yönetmendir, zaten hiç üretken bir adam da değil. Elinden bir tane eli yüzü düzgün film çıkmışken neden bu kadar popüler olduğunu anlayamıyorum. Şimdi bu film neden bu listede, çünkü filmin ortaya koyduğu özel bir şey yok. Selby Jr. zaten bütün her şeyi hazır olarak sunuyor sana. Oradaki bütün acılar ve rahatsız olunan sahneler kitapta bizahati anlatılıyor. E bu bir film olacaksa ben en azından hayal gücümle ulaşamadığım bir sahne beklerim. Benzer bir durum Trainspotting için geçerli değil mesela. Çünkü oradaki rehabilite sahnesi tamamen yönetmenin hayal gücü. Requiem for a Dream'de böyle bir durum yok ama. Tarifi olduğu gibi sofraya getiren becereksiz bir aşçı Aronofsky.



3 - Amelie

Bu filmin neden bu kadar sevildiğini anlamadım. Sahiden anlamadım. Jean-Pierre Jeunet tuhaf bir romantizm çizmeye çalışmış ama bana kalırsa hep tribüne oynamış. Asıl kız ve asıl erkek karakterler bunun en büyük örneği. Üstüne birkaç klişe serpiştirmiş, biraz Fransız havası katmış, müzikleri de Yann Tiersen'e yaptırmış ortaya böyle bir karışım çıkmış. Yann Tiersen hayranlarının yarısını Jeunet'e borçlu zaten. Filmi izleyen Tiersen hayranı oluyor. Amelie bir kadın-erkek ilişkisi ve romantik bir ütopya yaratma gayretinde olduğundan çok alkış aldı ama ben aynı fikirde değilim.



2 - Leon: The Professional

Luc Besson'dan haz etmediğimi zaten söyledim. Leon'un Türkçe'ye çevrilen(yeniden yazılan) adı filmi güzelce özetliyor aslında. Burada da farklı bir romantik hava var. Farkı romantizmin tutkudan değil, sevgiden gelmesi. Kadroya bakıyorsun; Jean Reno var, Gary Oldman var, harika performansıyla küçük Natalie Portman var. Bunların arkasında Luc Besson sıçsa yine izlenir zaten. Bir de üstüne sağlam aksiyon var. Ama bu listede neden var? Çünkü Leon, sırtını yine oyuncularına dayamış, klişelerden yalnızca birkaç farkı olan bir film benim gözümde.



1 - The Shawshank Redemption

Ahh işte geldik liste başına. Asla umudunu kaybetme filmlerinden. Bu da sırtını Stephan King'e ve Morgan Freeman'ın sesine yaslamış über overrated nazarımda. Nedeni de çok basit: bir, sonu en başından belli; iki, belli belirsiz bir ritmi var; üç, film odağını çok dar tuttuğundan izleyicinin kendini bulmasına izin vermiyor. Başı her beladan kurtulan baş kahramanların olduğu hemen her filmde bu sıkıntılar var, ama onlar genelde büyük aksiyonlarla bunu gizlemeye çalışıyorlar. The Shawshank Redemption'un böyle bir şansı da yok, çünkü ağır ilerliyor. Zaten benzer tür de çok daha yaratıcı ve iyi işlenmiş bir çok film var. Bu sebepten listenin başında bu Darabont filmi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder