7 Haziran 2013

Her Yer Taksim, Her Yer Kızılay, Her Yer Gazi, Her Yer Dersim, Her Yer Direniş!

Bu blogu açarken kendime tek bir şekilde söz vermiştim bir nebze. Burada politik bir tek cümle olmayacak diye, burası apolitik olacak diye. Bu halen değişmedi, zira şu günler oldukça siyaset üstü. Siyasetin ve siyasetçinin aklının eremeyeceği coşkunlukta ve birliktelikte. Bu ülkede yaşayan kim varsa, hangi zıt fikirler varsa omuz omuza verdi; sadece daha dürüst ve özgür bir yaşam için.

İlk günden itibaren direnişimiz güçlüydü, bugün de öyle. Şahsen kendimi bu konuda yazmak için pek haklı bulmuyorum. Ama sorumlu hissediyorum. Bunun hakkı en önde zulme ve baskıya karşı göğüs göğüse çarpışan yiğitlerin esasında, ama ben de kendi çapımda birkaç bir şey söylemek istiyorum. Yarın bir gün bu yazı okunursa diye, herhangi bir konuşmada uzun uzun söyleyemediklerim içimde kalmasın diye yazıyorum yalnızca.

İlk önce şunları diyeyim, en başından beri direnişin yanında olanların dahi yaptığı bir hata. Mesele parkın avm yapılmak istenmesi diye anlatılıyor. En başta bu doğru sayılabilirdi, şimdi hiç de öyle değil. Ağaçlar elbette ki çok önemli, ama mesele ağaçların kesilmesi değil; bana sormadan nasıl buna cüret edersin! meselesi. Öyleydi yani. Ta ki polisin ikinci şafak baskınına kadar. Orada işler hepten değişti. Çatışmalar olmadı ama, saldırılara müdafaa oldu. Avm olmadı, Gezi Parkı oldu ve olacak da. Nöbetteyiz, parkımız, meydanımız, şehrimiz ve taleplerimiz için.

Taleplere geldik. Ne şimdi bu talepler? Çok basit şeyler aslında. İlk olarak Gezi Parkı'nın muhafazasının garantisini istiyoruz. Akm'ye yapılması planlanan müdahalelerin iptalini istiyoruz. Sonra halkın şehirlerin meydanlarında özgürce yürüyüş ve gösteri yapabilmesini engelleyen yasağın kalkmasını istiyoruz. Polisin haddini bilmesini ve güç kullanımını ayarlamasını, hatta bana kalırsa pasif olarak müdahalesini, istiyoruz. Gözaltıların sona ermesini ve gözaltındaki direnişçilerin bırakılmasını istiyoruz. Aslına bakarsak, yaşamı istiyoruz!


Her şey polisin müdahelesiyle başladı ve bu duruma geldi. Onlarca şehre yayıldı. Yüzbinlerce insan şuan sokakta hükümetten yaşam hakkı ve özgürlüklerini talep ediyor. Polisin olduğu yerde acı, vandalizm, yaralı, kan ve ölüm var. Polisin olmadığı yerde ise huzur ve birlik var. Gözümüzle görüyoruz bunu. Direnişin doğduğu Taksim'e polis adım atamazken orada festival havası oluşuyor ama Ankara'da, Dersim'de ve Gazi Mahallesi'nde polisin varlığı oradan sürekli dehşet haberlerinin gelmesine sebep oluyor. An itibariyle Gazi Mahallesi'nden ölüm haberi geldiği söyleniyor. Daha iki gün önce Antakya'da Abdullah Can Cömert hayatını kaybetti. Dün bir polis köprüden düşerek hayatını kaybetti. Can kaybediyoruz. Daha rahat yaşamak istediğimiz için hayatlarımızı ortaya koyuyoruz ve bazımız kaybediyor. Hani "bu noktaya nasıl geldi ki?" dersek cevabı bu aslında. Sokaktaki yüzbinler asla dikkate aınmadığı ve yok sayıldığı için bugün bu duruma geldik.

Direniş'te kimler var? LGBT dernekleri, Kürtler, Kemalistler, Devrimci Müslümanlar, Anti-Kapitalist Müslümanlar, TGB, Sendikalar ve kendini bu gruplara ait hissetmeyen binlerce insan... Dilmiş, dinmiş, ırkmış tanımayan görmeyen ve zaten "yeter ki beraber düzgünce yaşayalım" diyen on binlerce insan... Hergün başka bir iddia ve provokasyonla bölünmek isteyen nispeten öfkeli ve birbirini sımsıkı kavramış  on binlerce insan...
Direnişe sahip çıkmaya çalışanlara da, bunu bozmaya çalışanlara da asla izin vermedi bu onbinler...

Bu on binlerce insan 10 gündür süren direnişte kime inanması gererktiğini çok net olarak gördü ayrıca. Yığınla haber kanalımız varken hepsi bihaber oldu durumdan. Meydana inmeyen birisi haber alabilmek için yabancı dil bilmeliydi. Kepazelik! Bu medya baronlarının ikiyüzlü ve alçakça tavrının yanında nispeten küçük haber kanalları ders verdi. Başta halk tv, ulusal kanal, artı 1 ve cem tv en başından beri direnişten haber verdiler. Başka illerde muhabirleri çok az olduğundan ya da olmadığından yayınları İstanbul ve Ankara ile sınırlı kaldı belki ama gösterdikleri duruş muazzamdı. Basının ciğerinin beş para etmediğini, hepsinin dilsiz şeytan olduğunu zaten biliyorduk, onlar üstüne şerbetini döktü. Ama haklarını yemeyelim yayın yapanları da oldu. Başta cnn türk, ardından habertürk direniş yayınları yaptılar. Biraz izlendiğinde koşa koşa polislere yardıma koşmanıza sebep olabileek yayınlardı bunlar. "zavallı polisler çok zulüm görüyor..." haberlerini günde ortalama 5-6 saat yayınladılar. Bir yandan yiğit bulut ve saz arkadaşları ile uğraşırken diğer yandan ortalıkta yalan yanlış bilgi dolaşmasın diye çabaladık, ne kadarını başardık orası tartışılır ama basın denen bok çukurundaki mahluk ayağını biraz olsun denk alır bundan sonra.

Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Taksim meydanı ve civarındaki 3g kesintisi işe yaradı şimdiye kadar. Direnişin merkezine giden onbinlerce insan oraya vardığında dünya ile ilişkisi kesiliyor. Akşamı orada geçirenler diğer illerde ve ilçelerde neler olduğunu öğrenemiyorlar.Bu da duyarsızlık gibi görünüyor. Herkesin biraz rahatladığı da bir gerçek ama. Meydanın polisten arındırılması local bir kazanım olduğundan bunun keyfi hakim alanda. Bugüne kadar bu rehavent devam ediyordu, bugünse Gezi sesini Ankara'ya duyuruyor.

Son 3-4 gündür taksim oldukça sakin, adeta karnaval havası var meydanda ve parkta. Fakat 2-3 gün öncesine kadar beşiktaş'ta taş taş üstünde kalmamış, adana, izmir ve ankara'da olaylar hareketlenmişti. Şimdi beşiktaş'ta sakin. Taksim'de bugün bir konser yapılacağı haberi yayıldı ama neyse ki yalanlandı, iptal oldu. Ankara, Dersim, Gazi Mahallesi, Adana hala direnişte. Dün Rize'de korkunç bir olayın eşiğinden dönüldü. Bu direniş hala sağlam ve devam ediyor.

ülkeye yayılmış isyanın haritası

#direngezi #occupygezi # occupystreets #direnankara #direndersim #direngazi #heryertaksimheryerdirenis #heryerkızılayheryerdireniş





















UPDATE: 10 gün daha geçti. Gezi Parkı Direnişi kabuk değiştirdi, gelişti. Halen bir çok ilde aktif olarak devam ediyor. Dünya hala direnişi izliyor. Hem Brezilya'da hem de burada. Mesele orada sadece 20 cent değil, burada da sadece ağaç olmaktan çıkalı çok oldu. Özgürlük, müzakere, talep etme, dikkate alınma ve var olduğumuzu belli etme hareketine dönüştü. Şunu anlatabildik; biza rağmen hiçbir şey yapılamaz!

Özetle neler oldu:
-Gezi Parkı için planlanan inşaat durduruldu ve askıda bekliyor. Tabi birçok defa değişikliğe uğradı. Müze oldu, birkaç mağaza oldu, buz pisti oldu ve son olarak İstanbul'un parkı olarak kaldı.
-Ankara'da Ethem Sarısülük ve İrfan Tuna, İstanbul'da Mehmet Ayvalıtaş, Hatay'da Abdullah Cömert polis şiddeti sebebiyle hayata gözlerini yumdular. İstedikleri sadece seslerini duyurabilmek ve varolduklarını göstermekti. Ama Ethem polisin sıktığı kurşunla, Abdullah polisin bitmeyen öfkesi, dengesizliği ve caniliği sonucu dövülerek, İrfan ve Mehmet de polisin sıktığı gaz ve akıttıkları zehirden etkilenerek öldüler. Yoklar artık. Ethem'in cenazesine dahi müdahele edildi. Naaşı hareket ettirilmedi, ailesinin yüzüne baka baka onlarca gözaltı gerçekleştirildi.
-Polis üç kere şafak baskını yaptı. İlk ikisi olayların başlama sebebini ve insanların sokağa dökülmesini tetikledi. Sonuncusu ise çok sudan bir sebeple gerçekleşti. Sözcüklerden ve fikirlerden korktukları için pankartları indirmek istemişler. Bunun için konuşlandılar, tomalarla ve kocaman biber gazı stoğuyla meydana girdiler ve bir anda, 10 gündür hiçbir şekilde olmayan bir şey oldu. Molotoflu adamlar çıktı piyasaya. Epi topu 10 kişi. Koskoca bir polis ordusu onları yarım saatte etkisiz hale getiremedi. Ellerinde flamaları, telsizleri, bellerinde silahlarıyla; ve istediğinde bir insanı metrelerce sürükleyen TOMA'lar isabet dahi ettiremediler. Günün devamında parka polis girdi yıktı, yağmaladı. Çadırlara bıraktı gaz bombalarını. Revirleri talan etti. İnsanları yaraladı, yaralanların sığındığı otelleri bastı. Kapalı alanları gazla doldurdu. Hepsinden yarım saat önce çocuk atölyeleri kurulmuş bir yer savaş alanı olmuştu. Onlarca gözaltı oldu, yerlerini söylemediler, tutanak tutulmadı, avukatlarla görüşmelere izin vermediler. Resmi olarak hiç gözaltına alınmamışlardı aslında, belgeler doldurulmadı. Ertesi gün meydanı kapattılar.
-Duran Adam geldi. 17 haziran günü Taksim meydanında yüzünü AKM'ye dönmüş duruyordu. Saat 2000'den gece 0200 ye kadar. Yanında bir çantası vardı yalnızca. İçinde su ve bisküvi dolu. Polisler aradı, o kıpırdamadı bile. Onlar umurunda değildi çünkü. Bir saat içinde çevresi doldu, kalabalık arttı. Onlarca insan, yüzlere katlandı. Polis "toplantı" bahanesiyle gözaltına aldı birçoğunu. Ama o gece Ankara'da Ethem'in vurulduğu yerde, Adana'da, İzmir'de, Şişli'de ve Taksim'de herkes durmaya başladı. Hala da duruyorlar. Park nöbeti, hakların ve demokrasinin nöbeti oldu. Şimdi de Ethem'in, İrfan'ın, Abdullah'ın ve Mehmet'in nöbeti... Onlar hep bizimle olacak, artık sonsuzlar. Çünkü fikirlerimizi gözaltına alamazlar...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder