Uzun tatilimi bitiriyorum. İki günlük haftasonu kaldı geriye yalnızca. Ardından yine düşeceğiz yollara. Rutinim bol olunca, rutinden kaçmak için hep fırsat kollar oldum. Bu tatil o açıdan iyi oldu.
Malum İstanbul'da yaşıyorum. Büyük şehrin derdi de büyük, yolu da uzun, çoğu zaman havası da kasvetli. Gerçi kasvetli havasıyla pek bir sorunum da yok. İstanbul'un kadınsı yüzü o.
Sorun yolunda, yorgunluğunda, kalabalığında ve insanları birbirinden ayıran o acaip "jungle" havasında. Sahiden tam bir "jungle" ama; çakal, tilki, karınca, arı, ağustos böceği, fil, dana, balina(!), bukalemun, -özellikle bundan bolca- ne ararsan var bu şehirde. Arada sırada biraz işlerden uğraşlardan sıyrılıp dostlara vakit ayırmak farz. Bence asıl sıkıntı bunun arada sırada olması, her gün olsun, olmadı her hafta olsun. Bak işte hayat o zaman tadından yenmez...
Sorun yolunda, yorgunluğunda, kalabalığında ve insanları birbirinden ayıran o acaip "jungle" havasında. Sahiden tam bir "jungle" ama; çakal, tilki, karınca, arı, ağustos böceği, fil, dana, balina(!), bukalemun, -özellikle bundan bolca- ne ararsan var bu şehirde. Arada sırada biraz işlerden uğraşlardan sıyrılıp dostlara vakit ayırmak farz. Bence asıl sıkıntı bunun arada sırada olması, her gün olsun, olmadı her hafta olsun. Bak işte hayat o zaman tadından yenmez...
Bayramı ailecek güzel güzel geçirdik. Bir tarafımızı kesmeden bayram da bitti. Olabiliyormuş demek ki. Tabii malum "gelsin sarmalar, gitsin kavurmalara, e hani nerede tatlılar?" faslı dört güne yayıldı. Yattık, yuvarlandık; misafirler geldi, araya politika ve iş muhabbetleri girdi, şakalaştık, tabii sonra herkes evine. Güzel bir bayram oldu, naçizane.
Perşembe günü ise en güzeliydi. Ah perşembe, neden bittin ki! Öğlen olmadan eski okuluma gittim. Bende çok emeği olan bir Türkçe öğretmenim var, onu gördüm. Bütün öğretmenler kazan dairesini sigara odası olarak kullanıyorlarmış. Eli mahkum indik oraya, ama ayakta duracak yer yok neredeyse. Hadi onu da bulduk, ama bu sefer de muhabbetimize hep başkaları karıştı. "10 dakika var ulan zaten, bir sus da, hasret gidermeye çalışıyoruz, değil mi!" diye haykırasım geldi. Ben haykıramadan teneffüs bitti, veletler bacaklarımın arasından geçe geçe sınıfa koşturmaya başladılar. Bende çıkıp günün anlam ve önemine doğru yol aldım.
Beşiktaş iskelesinde dostlarla buluşacaktık. Hiç bir kargaşa yaşanmadı. "Kadiköy'deki Beşiktaş iskelesi mi, yoksa Beşiktaş'taki mi?" sorusu gelmedi kimseden, kaybolan da olmadı. Onlarla buluşmadan önce eski bir tanıdığa rastladım. Onu görmek çok sevindirdi beni. Dostlarla buluştuk. Bir kafeye oturduk, tabii 15 kişi olduğumuzu görünce garsonların gözlerinde dolar işareti göreceğimi sandım bir an, öyle bir ifadeyle bakıyorlardı hep. Sohbet etmekten kendimizi alamadık, meğer ne çok şey birikmiş, ne çok özlemişiz! Bizi ayıran, ayırmaya çalışan eğitim sisteminin gözü kör olsun! Günü Ortaköy'de bitirelim istedik. Tabii mide de büyük, doyurmak zor oluyor. En torpillisinden wafflelarımızı köprüye karşı yedik. Aslında sadece Ortaköy'deki satıcıları o tatlı rekabete sokmak için bile kumpir ve waffle yerim orada. Hatta bir tanesi bize trip attı, atarlandı resmen. Bir an küsecek sandım. Oradan sonra kendimi eve attım.
Tarih: 11.11.11 - Saat: 11:11
Günlerdir kıyameti kopardılar. Şarlatan astrologcular, komplo teorisyenleri ortaya bir sürü saçma sapan hikaye attılar ortaya. "İnsanlığın aydınlanması gerçekleşecek." gibi saçmalığın daniskası ayarında bir cümle okudum. Saat 11:11 oldu. Ama değişen hiçbir şey yok. Elektrikler kesildi, yine! Yarım saat boyunca da gelmedi. Aynı tas, aynı hamam yani işler. Ben de aynıydım. Tembellikten evde tıkıldım. Bir de plan yapmıştım, bienali gezecektim bugün yine. Ama evden çıkmak bir türlü içimden gelmedi. CSI ile birlikte geçirdim 11.11.11 gününü.
Dredg dün taze bir video yayınladı. Bekleniyordu. Çok da güzel olmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder