22 Temmuz 2014

Teksas'dan Çılgın Atlı Neil Young


Geçen hafta bugün bir başka yaşayan efsane ilk defa İstanbul'a geldi. Neil Young'un memlekete geleceği yılın ilk aylarında duyurulmuştu. Ön grupları da açıklandı sonra. Midlake de Teksas'ın bozkırından kopup ortamı ısıtmaya geliyordu. Bir de bizim Tophaneliler, Büyük Ev Ablukada. Koca şehirde başka bir mekan olmadığından konser elbette Küçükçiftlik Park'taydı. Park'ın takvimi yoğun olduğundan üç grubun çıkacağı ve tahminen 7'ye doğru müziğin başlayacağı bir etkinliği salı günü düzenlediler. En başta kimsecikler yoktu tabi. Midlake'in performansının sonuna doğru mekan ancak dolmaya başladı. 

Artık konserlerde alanın kategorilere ayrılmasının suyu çıktı. Gittikçe standart olmaya başladı bile. Bu durum herkesi rahatsız ediyor aslında ama bir yerde insanların da eli kolu başlanıyor. Sahne önü alan insanların eminim çoğu yaklaşık 500 TL'nin çok fazla olduğunu biliyordur. Ama yıllarca izlemeyi beklediği müzisyenin konseri duyunca insanın bir şekilde eli cebine gidiyor. Belli ki, konser alanı kategorilere bölünmediğinde, bir bütün halinde kaldığında seyircilerin ne kadar coşkulu olduğunu bilmelerine rağmen organizatörler, bildiğimiz sebeplerden alanları katman katman bölmeye devam edecekler. Malesef. Hem de bu katmanlar çok çirkin gözüküyor!

Konserin açılışını Büyük Ev Ablukada yaptı. Canavar'la Afordinsman'ın önderliğinde yaklaşık bir saat kadar sahnede kaldılar. Fena değillerdi. Sadece kendi şarkılarını çaldılar ve boş mekanı umursamadan kendi eğlencelerine baktılar. İkimizin Oralar'a Anathema vari bir giriş yaptılar ve Tayyar Ahmet'le sahneden indiler. Ama onlarla sahnede olan bir abla vardı, ki neden orada olduğunu anlayamadım. Çok değişik dans ediyordu ama. Büyük Ev Ablukada'dan sonra sahnenin hazırlanması pek sürmedi ve Midlake sırayı devraldı. Yakından bakınca grubun solisti Eric Pulido'nun Levent Erden'i andırdığını farkettim. Türkiye'deki ikinci konserleriymiş bu, duyunca şaşırdım. Son zamanlarda kendilerini sık sık dinliyordum zaten, sahnede de beni yanıltmadılar. Tertemiz bir soundları var, sahnede çok iyi anlaşıyorlar, çok yetenekliler ve güzel besteleri var. Ayrıca çok içten tavırları var, sanki sabaha kadar muhabbet etmek istiyorlarmış gibi davranıyorlardı. Sahne süreleri fena değildi, onbir şarkı sığdırdılar. Ama özellikle Head Home çalarken inanılmazlardı. Son parça olarak seçmişlerdi ve şahane performans sergilediler.

Gecenin onur konuğu olan yıllanmış şarap tadındaki Teksas'lı Neil Young'a sıra geldi. Sahnesi hazırlandı, yağmur yaklaştı, yağmurluklar çıktı ve damlalar düşmeye başladı. Bu sırada beyefendi sahnede belirdi. Sahneye dümdüz çıktı ve gitarını aldı. Kendi istediği gibi ayarladı ve ilk pena darbesini vurdu. Tam da beklediğim gibi şarkılarını sahnede baştan yazdı. Doğaçlama performansı dillere destan. Henüz ilk çaldığı parça olan Love and Only Love'dayken şimşekler ona eşlik etmeye başladı, yağmursuz. Belli ki Tanrı da izlemeye gelmişti. Gökyüzü ona eşlik ederken o kaybolup gitmişti. Şarkı geçişlerini bağlayarak devam etti. Bazen sahneye bakarak orada neler olduğunu kavramaya çalıştım, uzun zamandır böyle bir performans izlediğimi hatırlamıyorum. 

Önceki konserlerinde sahnedeyken çokça detone olduğuna dair yorumlar yapılmış ama detone olacak kadar şarkı söylemedi bile. Bununla beraber seyircinin varlığı onu hiç etkilemedi, umurunda değildik. O arkadaşlarına dönmüş, gitarını çalıyordu. Bir defa şarkı arasında mikrofona gelip selam verdi, hepsi bu. Dünyanın gittikçe berbat hale geldiği bu zamanlarda sözünü sakınmayan ve bu konuda sert bir müzisyen olarak Türkiye'de neler söyleyeceğini herke merak ediyordu. Hiçbir şey söylemedi. Şarkılarını söyledi, ki bu da birçok açıdan yeterliydi. Şarkılar demişken, sanırım setlist bazı insanları tatmin etmedi. By request yapmasını isteyen dahi duydum. Halbuki sahnede mistik anlar yaşatan bir adam vardı. Ama grup arkadaşlarını uğurlayıp, sahnede akustik gitarı ve mızıkasıyla yalnız kaldığında herkesin gönlünü aldı. 

Efsane müzisyenleri canlı canlı görebilmek insana kendini daha canlı hissettiriyor. Bu bir gerçek. Ne kadar müzisyene ve şarkılarına hakim olunmasa da eğlenmeden dönmek ya da bir şeyler hissedememek pek olası değil. Neil Young izleyip pişman olabilmek mümkün mü zaten?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder